19 Temmuz 2008 Cumartesi

hayat'a dair.....


Arasında 10 yıllar var sandığımız yaşamla ölümün, birbirlerine aslında minicik bir kurşun mesafesinde durduğunu görmek ne dehşet verici..?
Kara cübbesi ve koca orağı ile karikatürlerden aşina olduğunuz Azrail'in günün birinde, adlarını bile bilmediğiniz iki serseri kılığında çıkıp gelivermesi; nedenini bile çözemediğiniz ecelsiz bir ölümün, tanımadığınız silahlardan ateşlenmiş üç beş kurşunla kapınızı çalması inanılır şey mi?
O kurşunlar etinizi delip geçerken, hayatın bir süre, bu dünya ile vaadedilen öbür dünya arasında kararsız asılı kalması...
...damarlarınızın içinde o güne dek sessiz sedasız akıp giden kanların ılık ılık ortaya saçılıverdiğine tanık olmak; bu gürül gürül kanayan vücudun sizin olduğun bilmek, ortada çırpınan insanların çaresizliğini izleyerek son bir çabayla varoluşla, yokoluş arasında ölüme direnirken dudaklarınızın arasından süzülen "ölüyorum" fısıltısını işitmek ve doludizgin yaşayıp geldiğiniz bu hayatın, şimdi yardıma koştuğundan bile emin olmadığınız bir ambulansın trafikteki maharetine bağlı olduğunu sezmek...
...bunca zamandır haksızlığın üstüne böylesine cesur yürümüş bir bedenin, birkaç kalleş kurşun karşısında bu kadar aciz olması...
...sıradan bir günün başlangıcı gibi görünen bir sabahın, aslında sizi o çok ilerde sandığınız son durağa taşıyor olması ihtimali...tüyler ürpertici değil mi?

Hiç yorum yok: